Bediüzzamanın İbadet Hayatı
Bediüzzaman’ın İbadet HayatıNur Üstadın hayatı dünyaya ait bir hayat değildi. Bütün saatlerini ahiret hesabına yaşıyordu. Bizzat ibadetleri için yaşar, bütün varlığı ile ibadetine yönelirdi. Söz söylenmek için değil, yaşanmak için söylenirdi onun dünyasında. Onun için de bütün hayatını intizam altına almıştı. Günden güne artan bir cehd ile ibadet ve tefekküründe ötelerin ötesi ufuklara doğru kanat çırpar, marifet ufuklarında yücelirdi.
O yüzden bize bıraktığı Nurlar halis bir tefekkürün, safi bir imanın gözle görülür, elle tutulur ışıklarıydı. Kitaba düşen her cümle kim bilir kaç secdenin, kaç göz yaşının hülasasıydı. Düştüğü her gönlü yakan o ilahî sözler hangi sırların ifadesiydi.
Gölgeler, renkler, şekiller silinmişti onun simasında, geriye sade bir Nur kalmıştı. O yüzden her gören çarpılıyor, adeta bir nur cereyanına kapılıyor, sarsıla sarsıla ağlıyordu karşısında:
"Evet Üstadımız defaatle, ´Benim hayatım intizamla geçmiştir´ derdi. Evet, Üstadımızın hayatı, hatta her 24 saat günlük hayatı intizamlı idi. Gece ibadeti, teheccüt namazı ve mutlaka seher vaktinde uyanık ve tesbihatta ve duada olması daimî idi. Gece evrad okuduktan sonraki dua zamanı çok ehemmiyetli idi. Herhalde o zamanda bir vakti vardı ki, külliyet kesbedip bütün zerrat-ı kâinat namına tesbih ve tahmid ederdi. Gündüz de; yemeği, risale tashihi ve ziyaretçilerle sohbeti vardı ki, hep intizamlı idi.”
O’nun gece namazını anlattı bir gören:
“Orada, yani Afyon'da, beş vakit namazı Üstadımızın arkasından cemaatle edâ ediyorduk. Üstadımız gece çok erken teheccüde kalkıyordu, sabaha kadar okuyordu ve sabah namazına bizi uyandırıyor ve cemaatle namazı eda ediyorduk. Sonra Zübeyir Ağabey dedi ki: ´Gece uyumayıp sıra ile nöbetleşip, Üstadımızın abdest suyunu dökmemiz lazım.´ Öyle de yaptık. İlk gece Zübeyir Ağabey uyumadı, gece Üstadımızın suyunu dökmüş, ikinci gece ben kalktım. Üstad hiç konuşmadı, gayet ciddi abdestini aldı, odasına girdi ve sabaha kadar cehri okumaya devam etti. Sabah namazına takriben dört saat kala kalkıyordu. İkişer gece öyle kalktık. Üstadımız hiç konuşmazdı, sonra bize ´Hayatta böyle hiç kimse gece bana mülaki olmamış, otuz beş senedir yalnız kalmışım’ diyerek bizi men etti.”
Üstad gecelerde ubudiyet vakitlerinde en yakın talebesini dahi yanına almazdı. Kastamonu hayatında hizmetinde bulunan Emin Bey bir gün bir yanlışlık yapmıştı:
"Sabahları erkenden evine gidip sobasını yakardım. Yine böyle bir gün gitmiştim. Çok soğuk bir gündü, farkına varmadan sabah ezanından iki saat önce gitmiştim. Seccadenin üzerinde ibadet ediyordu. Mum ışığında, seherin soğuğunda, hazin bir sesle dua ediyor, için için yalvarıyordu. Ben heyecan içerisinde tam bir buçuk saat ayakta bekledim. Bu ulvî hali titreyerek, ürpererek seyrettim.
"Nihayet ezan sesleri uzaklardan gelmeye başladı. Ama o zamanki malûm Türkçe ezan sesleri... Dönüp bana dedi:
"Emin, sen çok büyük bir hata ettin! Kasem ederim, yemin ederim ki, benim bir vaktim vardır, o vakitte melâike de gelse, kati bir surette kabul etmem. Sen çok yanlış ettin. Bir daha böyle hareket etme, bu kadar erken gelme, ezan okunmayınca gelme!' dedi.,
"Efendim affet, kusura bakma! Ay ışığı dolayısiyle vakti bilemedim. Erken gelmişim. Bir daha ezandan önce gelmem' dedim. (Çaycı Emin Bey, Şahiner, 1/107)
Akşam ve yatsı arasında günlük takip ettiği ‘tesbihatta kaydedilen’ zikirleri yapar, dünya kelamı konuşmazdı. Yatsı namazından sonra yine sünnete uymak niyeti ile erkenden yatar gece saat iki civarında sabah namazından 4 saat kadar önce kalkardı. Sabah namazına kadar evradını bitirirdi. Odasında 4 m uzunluğunda bir metre eninde bir şecere vardı. Şeceredeki mübarek zatlara teker teker ismen 1 saat kadar dua ederdi.
Dua ederken isimlerin üzerinde ehemmiyetle dururdu. Bazı Nur Talebeleri, ziyaret ettiklerinde Üstadımız isimlerini yazdırır başucuna koyar, o isimleri ezberleyinceye kadar yanında muhafaza ederdi. Ve şöyle misal verirdi: 'Nasıl ki bir yere mektup attığınızda zarfın üzerine güzel yazarsanız, gideceği yere güzel gider, dua ederken de ismiyle zikredilirse daha iyi olur.'
Duasını tamamladıktan sonra talabelerini namaza kaldırırdı. “ On beş dakika kadar da Nurlardan bir bahis okur ve sonra sabah namazını kılardık. Arabî 29. Lem'a'nın mukaddemesinde tefekkürî ayetlerden ilhamen yazdığı bahislerden zikirle, ´Binler defa tekrarında bana usanç gelmedi´ diyor ve istisnasız her gece sabaha yakın dört beş saat meşgul olduğunu beyan ettiği Hizbü'l-Ekber-i Nûri' den bahisle de:
"Her gece beş-altı saat meşguliyetten sonra bu Hizbin altıda birini okumakla hiç bir yorgunluk eseri kalmadığı bin def'a tekerrür etmiştir´ diyordu.
"Üstad bir defasında Zübeyir Ağabey’e "Ben gece ibadeti için yirmi sene nefsimle mücadele ettim sonra hacet kalmadı´ demişti.
“Yaz ve kış âdetini hiç değiştirmez, teheccüd namazını devamlı kılar, münacaat ve evradların asla terk etmezlerdi. Hem Isparta'da, hem Barla'da, hem Emirdağ'da, komşuları bizlere, 'Ne zaman Üstadın evine geceleri baksak, Üstadın odasında ışık yandığını görür, hazin edasıyla dua ettiğini duyardık' derlerdi. (Bayram Yüksel, Şahiner, 1/396)
Barla’daki İlk talebelerinden Hulusi Bey’de Üstadın süreklilik kazanan gece hayatına işaret etmişti:
"Barla'da bir gece yanında, kalmıştım. Sabahlara kadar uyumadan ibadet ediyor, zikir ediyor, tesbih çekiyordu. Pek az uyurdu, uyur gibi görünürdü. Akşamla yatsı arasında okuduğu evradda şu cümler vardı:
"Lâ - ilâhe illallah - lâ - ilâhe illallah
Ey lâ râzıka illallah, Ey lâ ma'bûde illallah.
Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah.
Ey lâ râzıka illâhû, Ey lâ râzıka illâhû"
Onu gece gündüz gözetmekle görevli bir gardiyan da kutlu gecelere şahit olanlar arasındaydı.
"Sabahlara kadar kendi halinde, kendi vicdanıyla başbaşa dua eder, ibadet eder, Allah'ı zikrederdi. Geceleri bir saat ya uyur ya uyumazdı. Biz haliyle görevli olduğumuz için onun bütün yaşayışına dikkat ederdik. Her halini rapor ederdik. (Hasan Değirmenci, (Gardiyan, Afyon), Şahiner, 1/31)
Üstad üç aylarda ve özellikle de Ramazan ayında daha çok çalışır, her anı değerlendirmenin gayreti içinde olurdu.
"Mübarek, mualla Üstadımız üç aylar girdiğinde Isparta’daki Nur Talebelerine hatim için Kur'ân-ı Kerim taksim ettirir, herkese bir cüz vererek vazife taksimi yapardı. Isparta, Sav, Kuleönü, Atabey, Bozanönü gibi mübarek Nur hizmeti ile müşerref olmuş, mübarek köylere cüzleri taksim ettirir, böylece mübarek şuhur-u selasede hergün hatim indirilirdi. O zaman bütün duasını umum Nur Talebeleri namına Üstadımız yapardı. Başta Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve âli, ashabı olmak üzere bütün ehl-i iman ve Nur Talebelerine bağışlardı. (Bayram Yüksel, Şahiner, 1/437
"Ramazan gelmişti. Üstad Hazretleri bütün Ramazan boyunca hiç yatmadı. Derdi ki: 'Ramazan'da insan oruçla ibadet halinde olduğundan, uykuda da olsa farz bir ibadeti ifa etmiş olur. '
Her dakikası bire bin verebilen bir ayda ibadetsiz bir zaman boşluğu bırakmak istemiyordu. Onun için iftardan sonra zaten akşamla yatsı arası kendisinin her zaman normal olarak evrad vaktidir. Tâ sahura kadar evradına devam eder, İmsak vakti girer girmez hemen sabah namazını kılar, tesbihatı kendisine mahsus bir şekilde ifadan sonra istirahata çekilirdi. Tâ kuşluğa kadar. Ondan sonra kalkar, kuşluk namazını kılar, gene Nur dersleri ile evrad ve ezkâr ile meşgul olurdu.
"Üstadımız Ramazan'ın on beşinden sonra bizi de yatırmazdı. Hattâ çok gece kontrol ederdi. Eğer uyurken yakalarsa, bize su döker, uyandırırdı. Bizleri uyumamaya alıştırırdı. Mübarek geceleri ihya ettiğimiz zaman sabah namazı olduğunda kılar, yatardık.
"Üstadımız Ramazanda her gün bir cüz okur, bizleri de teşvik ederdi.”