Ayetler C
AYETLER - C
CAHİLİYE
Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah´a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki " diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah´ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (3/154)
Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah´tan daha güzel olan kimdir (5/50)
Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah´a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (33/33)
Hani o inkâr edenler, kendi kalplerinde, ´öfkeli soy koruyuculuğu´nu (hamiyeti), cahiliyenin ´öfkeli soy koruyuculuğunu´ kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü´minlerin üzerine ´(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu´ indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde ´kararlılıkla ayakta tuttu." Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. (48/26)
CAHİLLİK
Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun " dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah´a sığınırım" dedi. (2/67)
Allah´ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibi olandır. (4/17)
Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma. (6/35)
Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz O bağışlayandır esirgeyendir." (En´am, 54)
Gerçek şu ki, biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık, -Allah´ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. (6/111)
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa´ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. (7/138)
Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam´a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (7/199)
Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah´a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum. (11/29)
Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum." (11/46)
(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." (12/33)
(Yusuf) Dedi ki: "Sizler, cahiller iken Yusuf´a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz " (12/89)
Sonra gerçekten Rabbin cehalet sonucu kötülük işleyen sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar(la beraberdir). Şüphesiz Rabbin bundan sonra bağışlayandır esirgeyendir. (16/119)
O Rahman´ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler. (25/63)
´Boş ve yararsız olan sözü´ işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz" derler. (28/55)
Ey iman edenler eğer bir fasık size bir haber getirirse onu ´etraflıca araştırın´. Yoksa cehalet sonucu bir kavme kötülükte bulunursunuz da sonra işlediklerinize pişman olursunuz. (49/6)
Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. (33/72)
De ki: "Ey cahiller, bana Allah´ın dışında bir başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz " (39/64)
Dedi ki: "İlim ancak Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum." (46/23)
Ki onlar ´bilgisizliğin kuşatması´ içinde habersizdirler. (51/11)
CALUT
Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut´a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhakkak Allah´a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah´ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (2/249)
Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (2/250)
Böylece onları, Allah´ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut´u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah´ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def´i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir. (2/251)
CARİYELER
Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler. (2/221)
Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu sapmamanıza daha yakındır. (4/3)
İçinizde evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah, kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş (nimet sahibi)dir, bilendir. (24/32)
Nikah (imkanı) bulamayanlar, Allah onları kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükatebe yapın. Ve Allah´ın size verdiği malından onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorlarsa- cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz onların (fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır esirgeyendir. (24/33)
Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (24/ 58)
Ey Peygamber, gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah´ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü´min bir kadını da -mü´minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü´minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (33/50)
Bundan sonra (başka) kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- sana helal olmaz; ancak sağ elinin malik olduğu (cariyeler) başka. Allah herşeyi gözetleyip denetleyendir. (33/52)
Onlar için babaları oğulları kardeşleri erkek kardeşlerinin oğulları kız kardeşlerinin oğulları kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca yoktur. (Ey Müslüman kadınlar) Allah´tan sakının. Şüphesiz Allah herşeye şahid olandır. (33/55)
Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar. (70/30)
CEBRAİL (A.S)
Andolsun biz Musa´ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa´ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu´l-Kudüs´le teyid ettik. Demek size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak bir kısmınız da onu öldürecek misiniz (2/87)
De ki: "Cibril´e kim düşman ise (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı) Allah´ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü´minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O´dur." (2/97)
"Her kim Allah´a meleklerine elçilerine Cibril´e ve Mikail´e düşman ise artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır." (2/98)
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan Allah´ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa´ya apaçık belgeler verdik ve O´nu Ruhu´l-Kudüs´le destekledik. Şayet Allah dileseydi kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra onların peşinden gelen (ümmet)ler birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı kimi inkâr etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır. (2/253)
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu´l-Kudüs ile destekledim beşikte iken de yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı hikmeti Tevrat´ı ve İncil´i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı alacalıyı iznimle iyileştiriyordun (yine) benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğullarına apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğullarını senden geri püskürtmüştüm." (5/110)
Kullarından dilediklerine melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka ilah yoktur şu halde benden korkup-sakının diye uyarın. (16/2)
Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (70/4)
Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman´ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da) Doğruyu söyleyecektir. (78/38)
Şüphesiz o (Kur´an) üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah´tan getirdiği) sözüdür; (81/19)
Melekler ve ruh onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. (97/4)
De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere onu (Kur´an´ı) hak olarak Rabbinden Ruhu´l-Kudüs indirmiştir." (16/102)
Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril´i) göndermiştik o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. (19/17)
Demişti ki: "Ben yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)." (19/19)
Onu Ruhu´l-emin indirdi. (26/193)
Dereceleri yükselten Arş´ın sahibi (Allah) ´toplanma ve buluşma´ günü ile uyarıp-korkutmak için kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir. (40/15)
(Ki O) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu. (53/6)
Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah´a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü´minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. (66/4)
CEHENNEM
İnkâr edenlere de ki: "Yakında yenilgiye uğratılacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz." Ne kötü yataktır o. (3/12)
Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün... Yüzleri kapkara-kesilecek olanlara: "İmanınızdan sonra inkar ettiniz, öyle mi Öyleyse inkar etmenize karşılık olarak azabı tadın" (denilir). (3/106)
Ayetlerimize karşı inkâra sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe azabı tadmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Gerçekten Allah güçlü ve üstün olandır hüküm ve hikmet sahibidir. (4/56)
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü´minlerden olsaydık." (6/27)
Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (Allah:) "Bu, gerçek değil mi " dedi. Onlar: "Evet, Rabbimiz hakkı için" dediler. (Allah:) "Öyleyse inkâr edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın" dedi. (6/30)
Onların tümünü toplayacağı gün: "Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz" (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: "Rabbimiz kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tesbit ettiğin süreye ulaştık." (Allah) Diyecek ki: "Allah´ın dilediği dışta olmak üzere ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir." Şüphesiz Rabbin hüküm ve hikmet sahibi olandır bilendir. (6/128)
(Allah) diyecek: "Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca en sonra yer alanlar en önde gelenler için: "Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse, ateşten kat kat arttırılmış bir azab ver diyecekler. (Allah da:) "Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz" diyecek. (7/38)
(Bu sefer) Önde gelenler, sonda yer alanlara diyecekler ki: "Sizin bize göre bir üstünlüğünüz yoktur kazandıklarınıza karşılık olarak azabı tadın." (7/39)
Şüphesiz, ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız. (7/40)
Onlar için, cehennemden yataklar ve üstlerine örtüler vardır. Biz zulme sapanları işte böyle cezalandırırız. (7/41)
Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: "Bize Rabbimizin vadettiğini gerçek buldunuz mu " Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: "Allah´ın laneti zalimlerin üzerine olsun." (7/44)
Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: "Rabbimiz bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma" derler. (7/47)
Burcun üstündeki adamlar kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "Ne (güç ve servet) toplamış olmanız ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı." (7/48)
Ateşin halkı cennet halkına seslenir: "Bize biraz sudan ya da Allah´ın size verdiği rızıktan aktarın." Derler ki: "Doğrusu Allah bunları inkâr edenlere haram (yasak) kılmıştır." (7/50)
Onlar dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi ´yok sayarak tanımadıkları´ gibi biz de bugün onları unutacağız. (7/51)
Gerçek şu ki inkâr edenler (insanları) Allah´ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu onlara yürek acısı olacaktır sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkâr edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır. (8/36)
Bu Allah´ın murdar olanı temizden ayırdetmesi; murdarı bir kısmını bir kısmı üzerinde kılıp tümünü biriktirerek cehenneme atması içindir. İşte bunlar hüsrana uğrayanlardır. (8/37)
Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün onların alınları böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) "İşte bu kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın" (denilecek). (9/35)
(Böylesinin) Önünde cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir. (14/16)
Yutkunmaya çabalayacak ve boğazından geçirmeyi başaramıyacak ona her yandan ölüm gelecek oysa ölmeyecek de. Ardından daha katı bir azab olacak. (14/17)
Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki (o gün) zulmedenler şöyle diyecekler: "Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım." Oysa daha önce kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler sizler değil miydiniz (14/44)
Ve hiç şüphe yok onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. (15/43)
Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır. (15/44)
Ki melekler kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" diye teslim olurlar. Hayır şüphesiz Allah sizin neler yaptığınızı bilendir. (16/28)
Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür. (16/29)
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona kınanmış ve kovulmuş olarak gider. (17/18)
Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin. Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir." (18/29)
Biz o gün bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur´a da üfürülmüştür artık onların tümünü bir arada toparlamışız. (18/99)
Ve o gün cehennemi inkâr edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz. (18/100)
İnkâr edenler Beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar Gerçekten Biz cehennemi kafirler için bir durak olarak hazırlamışız. (18/102)
De ki: "Kim sapıklık içindeyse Rahman ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va´dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam mevki) daha kötü kimin askeri- gücü daha zayıfmış öğreneceklerdir." (19/75)
Suçlu-günahkarları susamışlar olarak cehenneme süreceğiz. (19/86)
Gerçekten siz de Allah´ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz siz ona varacaksınız. (21/98)
Orda kendileri için ´kemikleri çatırdatan inlemeler´ vardır. Onlar orda işitmezler de. (21/100)
İşte bunlar çekişen iki gruptur Rableri konusunda çekiştiler. İşte o inkâr edenler onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir; başları üstünden de kaynar su dökülür. (22/19)
Ne zaman ordan sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse oraya geri çevrilirler ve (onlara:) "Yakıcı azabı tadın" (denir). (22/22)
Artık kimin tartısı ağır basarsa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (23/102)
Kimin tartısı hafif gelirse işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır. (23/103)
Ateş onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler. (23/104)
Ayetlerim size okunuyorken yalanlayanlar sizler değil miydiniz (23/105)
Dediler ki: "Rabbimiz mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi biz sapan bir topluluk imişiz." (23/106)
"Rabbimiz bizi (ateşin) içinden çıkar eğer yine (inkâra) dönersek artık gerçekten zalim kimseler oluruz." (23/107)
Der ki: "Onun içine sinin ve benimle söyleşmeyin." (23/108)
Hayır onlar kıyamet-saatini yalanladılar; biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık. (25/11)
(Ateş) Onları uzak bir yerden gördüğünde onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler. (25/12)
Elleri boyunlarına bağlı olarak sıkışık bir yerine atıldıkları zaman orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. (25/13)
Bugün bir yok oluşu çağırmayın birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın. (25/14)
De ki: "Bu mu daha hayırlı yoksa takva sahiplerine va´dedilen ebedi cennet mi Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır." (25/15)
İşte (ilahlarınız) sizin söylediklerinizi yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse ona büyük bir azab taddırırız. (25/19)
Melekleri görecekleri gün suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır yasak." (25/22)
Onların yaptıkları her işin önüne geçtik böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik. (25/23)
O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar yer bakımından çok kötü yol bakımından sapmış olanlardır. (25/34)
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten Allah´ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (29/25)
Ancak inkâr edip ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar ise; artık onlar da azab için hazır bulundurulurlar. (30/16)
Fasık olanlar içinse artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve onlara: "Kendisini yalanladığınız ateş azabını tadın" denir. (32/20)
İnkar edenlere gelince onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne karar verilir ki böylece ölüversinler ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte biz her nankör olanı böyle cezalandırırız. (35/36)
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz bizi çıkar yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada) öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (35/37)
Kıyamet günü o kötü azabtan kendini yüzü ile kim koruyabilecek Ve zalimlere "Kazandığınızı tadın" denmiştir. (39/24)
Kıyamet günü Allah´a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok (39/60)
İnkâr edenler cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi " Onlar: "Evet." dediler. Ancak azab kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. (39/71)
Dediler ki: "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür." (39/72)
İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür. (40/76)
"Girin ona; artık ister sabredin ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." (52/16)
İşte bu suçlu-günahkarların kendisini yalanladıkları cehennemdir. (55/43)
Onlar kendisiyle alabildiğine kaynar hale getirilmiş su arasında dönüp-dolaşırlar. (55/44)
İşte bu onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir. (56/56)
O gün münafık erkekler ile münafık kadınlar iman edenlere derler ki: "(Ne olur) Bize bir bakın sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet dış yanında o yönden azab vardır. (57/13)
Ey inkâr edenler bugün özür beyan etmeyin. Siz ancak yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz. (66/7)
Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında bekçileri onlara sorar: "Size bir uyarıcı gelmedi mi " (67/8)
Onlar: "Evet" derler. "Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: "Allah hiçbir şey indirmedi siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz dedik." (67/9)
Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık." (67/10)
Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah´ın rahmetinden) uzaklık olsun. (67/11)
Onu Ben cehenneme sürükleyip-atacağım. (74/26)
"Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir " (74/42)
Doğrusu biz kafirlere zincirler demir halkalar (tomruklar) ve çılgınca yanan bir ateş hazırladık. (76/4)
Gerçekten cehennem bir gözetleme yeridir. (78/21)
Şimdi tadın. Size artık azabtan başkasını arttırmayacağız; (78/30)
(Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi (88/1)
O gün öyle yüzler vardır ki ´zillet içinde aşağılanmıştır.´ (88/2)
Çalışmış boşuna yorulmuştur. (88/3)
Kızgın bir ateşe yollanırlar. (88/4)
Kaynar bir kaynaktan içirilirler. (88/5)
Onlar için (zehirli olan) dari´ dikeninden başka bir yiyecek yoktur. (88/6)
Ne doyurup-semirtir ne açlıktan korur. (88/7)
Ayetlerimizi inkar edenler ise sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş´eme). (90/19)
Kapıları kilitlenmiş bir ateş onların üzerinedir. (90/20)
Artık sizi ´alevleri kabardıkça kabaran´ bir ateşle uyardım. (92/14)
Ona ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz; (92/15)
Şüphesiz kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratılmışların en kötüleridir. (98/6)
Kimin tartıları hafif kalırsa (101/8)
Artık onun da anası (son durağı) haviyedir (uçurum). (101/9)
Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir (101/10)
O kızgın bir ateştir. (101/11)
Arkadan çekiştirip duran kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline; (104/1)
Ki o mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır. (104/2)
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor. (104/3)
Hayır; andolsun o ´hutame´ye atılacaktır. (104/4)
Hutamenin ne olduğunu sana bildiren nedir (104/5)
Allah´ın tutuşturulmuş ateşidir. (104/6)
Ki o yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar. (104/7)
O onların üzerine kilitlenecektir; (104/8)
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (104/9)
Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız (102/5)
Andolsun o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz. (102/6)
Sonra onu gerçekten yakîn gözüyle (Ayne´l Yakîn) görmüş olacaksınız. (102/7)
Ebu Leheb´in iki eli kurusun; kurudu ya. (111/1)
Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı. (111/2)
Alevi olan bir ateşe girecektir. (111/3)
Eşi de; odun hamalı (ve) (111/4)
Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak. (111/5)
CENİN
Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir. (53/32)
CENNET
İman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu onlara (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır. (2/25)
De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi Korkup sakınanlar için Rablerinin katında içinde temelli kalacakları altından ırmaklar akan cennetler tertemiz eşler ve Allah´ın rızası vardır. Allah kulları hakkıyla görendir." (3/15)
Yüzleri ağaranlar ise artık onlar Allah´ın rahmeti içindedirler içinde de temelli kalacaklardır. (3/107)
İşte bunların karşılığı Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var.) (3/136)
Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için Allah´ın katında olanlar daha hayırlıdır. (3/198)
İman edip salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları ´ne sıcak-ne soğuk tam kararında gölgeliğe´ sokacağız. (4/57)
İman edip salih amellerde bulunanlar biz onları altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu Allah´ın gerçek olan va´didir. Allah´tan daha doğru sözlü kim vardır (4/122)
Eğer Kitap Ehli iman edip sakınsalardı elbette onların kötülüklerini örter ve onları ´nimetlerle donatılmış´ cennetlere sokardık. (5/65)
Böylelikle Allah dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu iyilik yapanların karşılığıdır. (5/85)
Allah dedi ki: "Bu doğrulara doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu onlar da O´ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur." (5/119)
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır. (7/42)
Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah´a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun Rabbimizin elçileri hak ile geldiler." Onlara: "İşte bu yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye seslenilecek. (7/43)
Cennet halkı ateş halkına (şöyle) seslenecekler: "Bize Rabbimizin vadettiğini gerçek buldunuz mu " Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: "Allah´ın laneti zalimlerin üzerine olsun." (7/44)
İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A´raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: "Selam size" derler ki bunlar henüz girmeyen fakat (girmeyi) ´şiddetle arzu edip umanlardır.´ (7/46)
Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: "Rabbimiz bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma" derler. (7/47)
"Kendilerine Allah´ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı (Cennettekilere de) Girin cennete. Sizin için korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız." (7/49)
Ateşin halkı cennet halkına seslenir: "Bize biraz sudan ya da Allah´ın size verdiği rızıktan aktarın." Derler ki: "Doğrusu Allah bunları inkâr edenlere haram (yasak) kılmıştır." (7/50)
İşte gerçek mü´minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (8/4)
Rableri onlara katından bir rahmeti bir hoşnutluğu ve onlar için kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. (9/21)
Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah büyük mükafaat katında olandır. (9/22)
Allah mü´min erkeklere ve mü´min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah´tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (9/72)
Allah onlar için süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur. (9/89)
Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur onlar da O´ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur. (9/100)
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar da Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder). (10/9)
Oradaki duaları: "Allah´ım Sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır; dualarının sonu da: "Gerçekten hamd alemlerin Rabbi olan Allah´ındır." (10/10)
İman edip salih amellerde bulunanlar ve ´Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar´ işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır. (11/23)
Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır. (11/108)
Onlar Adn cennetlerine girerler. Babalarından eşlerinden ve soylarından ´salih davranışlarda´ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:) (13/23)
Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel. (13/24)
İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır). (13/29)
Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur inkâr edenlerin sonu ise ateştir. (13/35)
İman edip salih amellerde bulunanlar Rablerinin izniyle altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orada birbirlerine olan dirlik temennileri: "Selam"dır. (14/23)
Gerçekten takva sahibi olanlar cennetlerde ve pınar başlarındadır. (15/45)
Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. (15/46)
Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (15/47)
Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler. (15/48)
Adn cennetleri; ona girerler onun altından ırmaklar akar içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (16/31)
Ki melekler güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (16/32)
Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır orada altın bileziklerle süslenirler hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (18/31)
İman edip salih amellerde bulunanlar... Firdevs cennetleri onlar için bir ´konaklama yeridir.´ (18/107)
Onda ebedi olarak kalıcıdırlar ondan ayrılmak istemezler. (18/108)
Ancak tevbe eden iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar. (19/60)
Adn cennetleri (onlarındır) ki Rahman (olan Allah onu) kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz O´nun va´di yerine gelecektir. (19/61)
Onda ´boş bir söz´ işitmezler; sadece selam (ı işitirler). Sabah akşam onların rızıkları orda (bulunmakta)dır. (19/62)
O cennet; biz kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi kılacağız. (19/63)
İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu arınmış olanın karşılığıdır. (20/76)
Bunun üzerine dedik ki: "Ey Adem bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın sonra mutsuz olursun." (20/117)
Böylece ikisi ondan yediler hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. (20/121)
Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar. (21/102)
Onları o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: "İşte bu sizin gününüzdür size va´dedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır. (21/103)
Hiç şüphesiz Allah iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; ordaki elbiseleri ipek(ten)tir. (22/23)
Onlar sözün en güzeline iletilmişlerdir ve övülen doğru yola iletilmişlerdir. (22/24)
İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır. (23/10)
Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır. (23/11)
Dilediği takdirde sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir. (25/10)
De ki: "Bu mu daha hayırlı yoksa takva sahiplerine va´dedilen ebedi cennet mi Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır." (25/15)
İçinde ebedi kalıcılar olarak orada her istedikleri onlarındır; bu Rabbinin üzerine aldığı istenen bir vaaddir. (25/16)
O gün cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı dinlenecekleri yer çok daha güzeldir. (25/24)
İşte onlar sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (25/75)
Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir. (25/76)
(O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. (26/90)
İman edip salih amellerde bulunanlar; onları içinde ebedi kalıcılar olarak altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (29/58)
Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar ´bir cennet bahçesinde´ ´sevinç içinde ağırlanırlar´. (30/15)
Kim inkâr ederse artık onun inkârı kendi aleyhinedir; kim salih bir amelde bulunursa artık onlar kendi lehlerine olarak (cennetteki yerlerini) döşeyip hazırlamaktadırlar. (30/44)
(Ancak) Gerçekten iman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için nimetlerle-donatılmış cennetler vardır. (31/8)
Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah´ın va´di haktır. O üstün ve güçlü olandır hüküm ve hikmet sahibidir. (31/9)
İman eden ve salih amellerde bulunanlar ise artık onlar için yaptıklarınıza karşılık olmak üzere bir ağırlanma konağı olarak barınma cennetleri vardır. (32/19)
Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. (35/33)
Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah´a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz gerçekten bağışlayandır şükrü kabul edendir." (35/34)
Ki O bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz. (35/35)
Gerçek şu ki bugün cennet halkı ´sevinç ve mutluluk dolu´ bir meşguliyet içindedirler. (36/55)
Kendileri ve eşleri gölgeliklerde tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. (36/56)
Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır. (36/57)
Çok esirgeyen Rabb´dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır). (36/58)
İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır. (37/41)
Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir. (37/42)
Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde. (37/43)
Birbirlerine karşı tahtlar üzerinde (otururlar). (37/44)
Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. (37/45)
Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). (37/46)
Onda ne bir gaile vardır ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (37/47)
Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır. (37/48)
Sanki onlar saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz). (37/49)
Böyleyken kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine soruyorlar: (37/50)
Bir sözcü der ki: "Benim bir yakınım vardı." (37/51)
Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın (37/52)
Bizler öldüğümüz toprak ve kemikler olduğumuzda mı gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz (37/53)
(Konuşan yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz " (37/54)
Derken bakıverdi onu ´çılgınca yanan ateşin´ tam ortasında gördü. (37/55)
Dedi ki: "Andolsun Allah´a neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin." (37/56)
Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım. (37/57)
Şüphesiz bu, asıl büyük ´kurtuluş ve mutluluğun´ ta kendisidir. (37/60)
Böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır. (37/61)
Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır. (38/50)
İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler. (38/51)
Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır. (38/52)
İşte hesap günü size va´dedilen budur. (38/53)
Şüphesiz bu, bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok (38/54)
Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu) Allah´ın va´didir. Allah va´dinden dönmez. (39/20)
Rablerinden korkup-sakınanlar da cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: "Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin." (39/73)
(Onlar da) Dediler ki: "Bize olan va´dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah´a hamd olsun ki cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir." (39/74)
Rabbimiz onları Adn cennetlerine sok ki onlara (bunu) va´dettin; babalarından eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Gerçekten Sen üstün ve güçlü olansın hüküm ve hikmet sahibisin. (40/8)
Kim bir kötülük işlerse kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun dişi olsun- bir mü´min olarak salih bir amelde bulunursa işte onlar içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler. (40/40)
Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah´tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın size vadolunan cennetle sevinin." (41/30)
(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur. (42/22)
Siz ve eşleriniz cennete girin; ´sevinç içinde ağırlanacaksınız. (43/70)
Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. (43/71)
İşte yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur. (43/72)
Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz. (43/73)
Muttakilere gelince; muhakkak onlar güvenli bir makamdadırlar. (44/51)
Cennetlerde ve pınarlarda (44/52)
Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler karşılıklı (otururlar). (44/53)
İşte böyle; ve biz onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir. (44/54)
Orda güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar; (44/55)
Orda ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. (44/56)
Takva sahiplerine va´dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar tadı değişmeyen sütten ırmaklar içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi) ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ´parça parça koparan´ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu (47/15)
Cennet de muttakiler için uzakta değildir (o gün) yakınlaştırılmıştır. (50/31)
Ona ´esenlik ve barış (selam)la´ girin. Bu ebedilik günüdür. (50/34)
Orda diledikleri herşey onlarındır; katımızda daha fazlası da var. (50/35)
Şüphesiz muttaki olanlar cennetlerde ve pınarlardadırlar; (51/15)
Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı. (51/16)
Hiç şüphesiz muttakiler cennetlerde ve nimet içindedirler; (52/17)
Rablerinin verdikleriyle ´sevinçli ve mutludurlar´. Rableri kendilerini ´çılgınca yanan cehennemin´ azabından korumuştur. (52/18)
Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için. (52/19)
Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz. (52/20)
Onlara istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik. (52/22)
Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki onda ne ´boş ve saçma bir söz´ ne günaha sokma yoktur. (52/23)
Kendileri için (hizmet eden) civanlar etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) ´sedefte saklı inci gibi tertemiz pırıl pırıl.´ (52/24)
Kimi kimine dönüp sorarlar; (52/25)
Dediler ki: "Biz doğrusu daha önce ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık." (52/26)
"Şimdi Allah bize lütufta bulundu ve ´hücrelere kadar işleyen kavurucu´ azabdan korudu." (52/27)
Ki Cennetü´l-Me´va onun yanındadır. (53/15)
Rabbin makamından korkan kimse için ise iki cennet vardır. (55/46)
Çeşit çeşit ´inceliklere ve güzelliklere´ (veya her türden sık ağaçlara) sahiptirler. (55/48)
İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır. (55/50)
İkisinde de her meyveden iki çift vardır. (55/52)
Astarları ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi (ordakilere) yakın (kolay)dır. (55/54)
Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki bunlardan önce kendilerine ne bir insan ne bir cin dokunmuştur. (55/56)
Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler. (55/58)
İhsanın karşılığı ihsandan başkası mıdır (55/60)
Bu-ikisinin ötesinde iki cennet daha var. (55/62)
Alabildiğine yemyeşildirler. (55/64)
İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır. (55/66)
İçlerinde (her türden) meyve eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. (55/68)
Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır. (55/70)
Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar. (55/72)
Bunlardan önce kendilerine ne bir insan ne bir cin dokunmuştur. (55/74)
Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar. (55/76)
Yarışıp öne geçenler de öne geçmiş öncülerdir. (56/10)
İşte onlar yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. (56/11)
Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; (56/12)
Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden (56/13)
Birazı da sonrakilerden. (56/14)
´Özenle işlenmiş mücevher´ tahtlar üzerindedirler. (56/15)
Karşılıklı yaslanmışlardır. (56/16)
Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır; (56/17)
Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler (56/18)
Ki, bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (56/19)
Arzulayıp-seçecekleri meyveler (56/20)
Canlarının çektiği kuş eti. (56/21)
Ve iri gözlü huriler (56/22)
Sanki saklı inciler gibi; (56/23)
Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); (56/24)
Orada ne ´saçma ve boş bir söz´ işitirler ne günaha sokma. (56/25)
Yalnızca bir söz (işitirler:) Selam selam. (56/26)
Ashab-ı Yemin ne (kutludur o) Ashab-ı Yemin. (56/27)
Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları) (56/28)
Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları (56/29)
Yayılıp-uzanmış gölgeler, (56/30)
Durmaksızın akan su(lar); (56/31)
Ve (daha) birçok meyveler arasında (56/32)
Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler). (56/33)
Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler). (56/34)
Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. (56/35)
Onları hep bakireler olarak kıldık (56/36)
Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt (56/37)
Ashab-ı Yemin olanlar için. (56/38)
(Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden (56/39)
Birçoğu da sonrakilerdendir. (56/40)
Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan)lardan ise (56/88)
Bu durumda rahatlık ,güzel rızık ve nimetlerle donatılmış cennet (onundur). (56/89)
Ve eğer, Ashab-ı Yeminden ise (56/90)
Artık, Ashab-ı Yeminden selam sana. (56/91)
O gün, mü´min erkekler ile mü´min kadınları nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bugün sizin müjdeniz içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz) altından ırmaklar akan cennetlerdir. İşte ´büyük kurtuluş ve mutluluk´ budur. (57/12)
Allah´a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki Allah´a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar ister babaları ister çocukları ister kardeşleri isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar öyle kimselerdir ki (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş onlar da O´ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah´ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah´ın fırkası olanlar felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. (58/22)
Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı ´umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.´ (59/20)
O da sizin günahlarınızı bağışlar sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ´büyük mutluluk ve kurtuluş´ budur. (61/12)
Sizi, toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür. Kim Allah´a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük ´mutluluk ve kurtuluş (fevz)´ budur. (64/9)
İman edip salih amellerde bulunanları, karanlıklardan nura çıkarması için Allah´ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir. (65/11)
Allah, iman edenlere de Firavun´un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana kendi katında cennette bir ev yap; beni Firavun´dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (66/11)
Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler. (83/23)
Onları gördükleri zaman ise: "Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır" derlerdi. (83/32)
Şüphesiz, iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur. (85/11)
O gün öyle yüzler de vardır ki, nimette (engin bir mutluluk içinde)dirler. (88/8)
Harcadığı-çabadan dolayı hoşnuttur. (88/9)
Yüksek bir cennettedir. (88/10)
Orda anlamsız bir söz işitmez. (88/11)
Orda ´durmaksızın akan´ bir kaynak vardır. (88/12)
Orda ´yükseklerde kurulmuş tahtlar da vardır; (88/13)
Konulmuş (içecek dolu) kaplar, (88/14)
Dizi dizi yastıklar, (88/15)
Ve serilmiş yaygılar. (88/16)
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis (89/27)
Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. (89/28)
Artık, kullarımın arasına gir. (89/29)
Cennetime gir. (89/30)
İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da yaratılmışların en hayırlılarıdır. (98/7)
Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, kendileri de O´ndan razı (hoşnut memnun) kalmışlardır. İşte bu Rabbinden ´içi titreyerek korku duyan kimse´ içindir. (98/8)
CESET
Derken, Allah, ona, yeri eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim " Artık o, pişman olmuştu. (5/31)
Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler. (10/92)
Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi. (21/8)
Andolsun, biz Süleyman´ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü. (38/34)
CEZA
Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara ´ibret verici bir ceza´, takva sahipleri için de bir öğüt kıldık. (2/66)
Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (2/85)
Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir. (2/191)
Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, hacc´da üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar, tamı tamına on (gün) oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram´da olmayanlar içindir. Allah´tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır. (2/196)
İsrailoğullarına sor, onlara nice açık ayet(ler) verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah´ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek şiddetli olandır. (2/211)
İşte bunların cezası, Allah´ın meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerine olmasıdır. (3/87)
İçinizden özgür mü´min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (4/25)
Kim bir mü´mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azab hazırlamıştır. (4/93)
Ne sizin kuruntularınızla, ne de Kitap Ehlinin kuruntularıyla değil. Kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür; o, Allah´tan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı bulamaz. (4/123)
Ve: "Biz, Allah´ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa´yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (4/157)
Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur." (5/29)
Allah´a ve Resûlü´ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azab vardır. (5/33)
Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah´tan, ´tekrarı önleyen kesin bir ceza´ olmak üzere ellerini kesin. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (5/38)
De ki: "Allah katında, ´kesinleşmiş bir ceza olarak´ bundan daha kötüsünü haber vereyim mi Allah´ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (5/60)
Ey iman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir. Buna da, Kabe´ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir keffaret vardır. Böylelikle işlediğinin vebalini tadmış olsun. Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir. (5/95)
Bilin ki, Allah gerçekten cezası pek şiddetli olandır. Ve Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (5/98)
Ve kendi zanlarınca dediler ki: "Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da sırtları haram kılınmıştır." Öyle hayvanlar vardır ki, -O´na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde Allah´ın ismini anmazlar. Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O, cezalarını verecektir. (6/138)
Bir de dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da bunda ortaktırlar." Allah, (bu) düzmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir. (6/139)
Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ´Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları´ nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız. (6/146)
Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (6/160)
Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız. (7/40)
Onlar için cehennemden yataklar ve üstlerine örtüler vardır. Biz zulme sapanları işte böyle cezalandırırız. (7/41)
Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla"; (7/111)
Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı (7/147)
Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte biz, ´yalan düzüp-uyduranları´ böyle cezalandırırız. (7/152)
İsimlerin en güzeli Allah´ındır. Öyleyse O´na bunlarla dua edin. O´nun isimlerinde ´aykırılığa (ve inkâra) sapanları´ bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır. (7/180)
(Bundan) Sonra Allah, elçisi ile mü´minlerin üzerine ´güven duygusu ve huzur´ indirdi, sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkâr edenleri azablandırdı. Bu, inkârcıların cezasıdır. (9/26)
Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar. (9/82)
Onlara geri döndüğünüzde kendilerinden vazgeçmeniz için Allah´a and içecekler. Artık siz onlara sırt çevirin. Onlar gerçekten pistirler. Kazanmakta olduklarının bir cezası olarak, barınma yerleri cehennemdir. (9/95)
Andolsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğu böyle cezalandırırız. (10/13)
Sonra o zulmetmekte olanlara: "Sürekli azabı tadın" denilecek. Kazandıklarınız dışında, bir başka şeyle mi cezalandırılacaktınız " (10/52)
Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir " (12/25)
Öyleyse" dediler. "Eğer yalan söylüyorsanız (bunun) cezası nedir " (12/74)
Dediler ki: "Bunun cezası, (su tası) yükünde bulunanın kendisidir. İşte biz zulmedenleri böyle cezalandırırız." (12/75)
Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysa onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır. (13/6)
Gök gürültüsü O´nu hamd ile, melekler de O´na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır. (13/13)
(Bu azab,) Allah´ın her nefsi kendi kazandığıyla cezalandırması içindir. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir. (14/51)
Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır. (16/126)
Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder, fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi aşağılık kılmaya ve cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kafirler için bir kuşatma yeri kıldık. (17/8)
Demişti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza." (17/63)
Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz " demelerine karşılık cezalarıdır. (17/98)
İşte, inkâr etmeleri, ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir. (18/106)
Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. (19/59)
Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (20/97)
İşte biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir. (20/127)
Onlardan her kim: "Gerçekten ben, O´nun dışında bir ilahım" diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri biz böyle cezalandırırız. (21/29)
Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar." (21/61)
Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun. (23/41)
Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah´a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah´ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü´minlerden bir grup da şahit bulunsun. (24/2)
Onun (kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmesi kendisinden cezayı uzaklaştırır. (24/8)
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır. (24/11)
O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah´ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir. (24/25)
Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilah´a tapmazlar. Allah´ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ´ağır bir ceza ile´ karşılaşır. (25/68)
Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara:) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz " (denir). (27/90)
Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız (34/17)
Za´fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah´ı inkar etmemizi ve O´na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz" dediler. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını saklarlar; biz de inkâr edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı (34/33)
İnkar edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne, karar verilir, ki böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız. (35/36)
Yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız. (37/39)
Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası pek şiddetli olan ve lütuf sahibi (Allah´tan). O´ndan başka ilah yoktur. Dönüş O´nadır. (40/3)
Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi elçilerini (susturmak için) yakalamaya yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten kaldırmak için, ´batıla-dayanarak´ mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim. Artık Benim cezalandırmam nasılmış (40/5)
Çünkü gerçekten onlar, Resulleri kendilerine apaçık belgeler getirirdi; fakat onlar inkâr ederlerdi. Bu yüzden Allah, onları (azabla) yakalayıverdi. Şüphesiz O, kuvvetli olandır, cezalandırması şiddetlidir. (40/22)
Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü´min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler." (40/40)
Artık gerçekten o inkar edenlere şiddetli bir azap taddıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız. (41/27)
Bu, Allah´ın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkar etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır. (41/28)
Bu, Allah´ın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkar etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır. (41/28)
İman edenlere de ki: "(Allah´ın) Onları kazandıklarıyla cezalandırması için, Allah´ın günlerini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar." (45/14)
İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Siz dünya hayatınızda bütün ´güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız." (46/20)