Esmaül Hüsna Esintisi - Namaz ve Biz

Esmaül Hüsna Esintisi Dergisi

Neyin Tarihçesi

Ney'in Tarihçesi

Sümerce’ den Farsça’ ya geçen “ nâ ” veya “ nay ”, kamış, kargı anlamlarına da gelen bu çalgının en eski adıdır. Arap toplumunda üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanılan “ mizmâr ” sözcüğü, (nefes borusu, ses organı anlamında) ney için de kullanılmıştır. Türkçe’ de ise hemen her zaman “ ney ” olarak anılmıştır. Çeşitli Avrupa ülkelerinde de benzer adlarla (örneğin Romanya’da “ naiu ” adıyla) adlandırılmıştır.

Farsça çalan, icrâ eden anlamına gelen “ zeden ” sözcüğünden takılanarak oluşturulan “ neyzeden ” bozularak, ney icrâcısı anlamında günümüzde de kullanılan “ neyzen ” e dönüşmüştür. Aynı anlamda Arapça kurallarına göre oluşturulan “ nâyî ” sözcüğü de kullanılmıştır.

Sümer toplumunda MÖ 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, MÖ 2800-3000 yıllarından kalan bugün Amerika’da Phledelphia Üniversitesi Müzesi’ nde sergilenen neydir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Assomption rahiplerinden Thibaut’ un “esrârengiz, cezbedici, tatlı ve âhenkli bir ses” diye tanımladığı ve şu şekilde şiirleştirdiği ney sadâsı, her dönemde insanları derinden etkilemiş, özellikle dinsel duyguları çağrıştırmıştır:

“ Kamışların üzerinden geçerken,

Kuşları uyandırmaya korkan tatlı bir meltemin kanat çırpınışları”.

Sadâsından gelen bu özellik neyi, ilişkide bulunduğu her toplumda önemli bir çalgı haline getirmiştir. Türklerin İslâmiyeti kabûl ile birlikte kullanmaya başladıkları ney, Xlll. yüzyıldan itibaren İslâm tasavvufunun sembolü haline gelmiştir. Bunda bu yüzyılda yaşamış büyük mutasavvıf, filozof , şâir ve velî Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî ’nin rolü büyüktür.

XV. yüzyılda yaşamış bir gezgin olan Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ ın seyahatnâmesinde kendilerine mahsus bir nota yazısı geliştirip kullandıklarını da bildiğimiz Hıtay Türkleri’ nin hâkanlık sarayında gördükleri oldukça ilginçtir:

“ Sadinfu şehrindeki hâkanlık sarayının önünde üçyüzbin kadar kadın ve erkek toplanmıştı. İkibin kadar sâzende sazlarını aynı sese düzenleyip (akord edip), hep bir ağızdan hâkana duâ ettiler. Köslerin iki yanlarında kemençe, ney, mûsikâr ve diğer sazlarla hânendeler oturmuşlardı. Neyzenlerin bazıları neyi bilindiği üzere çalıp, bazıları ortasındaki deliklerden üflüyorlardı.”

Mûsikîde çok ileri gittikleri bilinen Hıtay Türkleri’ nin neyi, Orta Asya’ da eskiden beri kullandıkları ve hatta onu tıpkı bir yan flüt gibi de üfledikleri anlaşılmaktadır.

Tarihte Nây-ı Türkî, Hoş Nây (veya Koş Ney), Kurre Nây gibi adlarla anılan bugün yapısını ve özelliklerini tam olarak bilemediğimiz ney adından türemiş pek çok çalgı bulunmaktadır. Ancak birer meydan sazı olarak kullanılan bu çalgıların bugünkü formundan çok farklı olduğunu sanıyoruz.

Ney; sulak zeminde, muhtelif uzunluklarda yetişen bitki ve bu bitkiden üretilen nefesli bir çalgıdır. Kökeni mitolojik çağlara dayanmakla birlikte M.Ö 3000 yıllarında yaşayan Sümerlerin ve okyanus ötesi bir medeniyet olan Azteklerin bu çalgıyı kullandıkları bilinmektedir. Divan ü Lügat-it Türk'te askeri bir çalgı karşılığında ney kelimesine rastlanması, ayrıca eski Uygur kabartmalarında neye benzer müzik aletlerinin görülmesi, İslam öncesi Türklerin de bu çalgıyı kullandıkları görüşünü kuvvetlendirmektedir.
İslam geleneğinde neyin doğuşu ile ilgili birçok rivayet vardır. Bunların en meşhuru şöyledir: “Peygamberimiz ilahi aşk sırrını Hz. Ali’ye söylemiş. Bu sırrın yükü altında ezilen Hz. Ali gidip Medine dışında kör bir kuyuya bu sırrı anlatmış. Kör kuyu bu sır ile coşup köpürmüş ve taşmış. Su her yeri kaplayınca kenarlarında kamışlar yetişmiş. Oralardaki bir çoban bu kamışlardan birini kesip muhtelif yerlerinden delmiş ve üflemeye başlamış. Çıkan ses kalplere coşku ve heyecan verip ilahi sırrı anlatır olmuş. Peygamberimiz tesadüfen bu çobanın ney sesini işitince bu durumu anlamış. O günden sonra ney, bir ilham kaynağı olmuştur.” Bugünkü manada neye ruhunu veren Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleridir. “Türk olsun, Acem olsun; musiki âşıkların ortak gıdasıdır.” Görüşündeki Mevlana, mesnevisinin ilk on sekiz beytini de bu cazibeli çalgıya ayırmıştır.
O’na göre ney ayin sırasında dönmekte olan ama gerçekte batıni bir iklimde seyahatte bulunan semazenlerin kılavuzudur. Çıkardığı tılsımlı ses ile ruhları cezbeler. Bu nedenle Mevlana'nın yanında yetişen ve neyzenlerin piri kabul edilen Kutb-i Nayi Osman Dede gibi bütün Mevlevi dervişleri yüzyıllardır neyle soluk alıp; neyle soluk vermişlerdir.
Osmanlı sarayında neye büyük ilgi gösterilmiştir. Suz-ı Dilara Ayin-i Şerifi'nin bestekârı III. Selim neyle piyanoyu bir arada kullanarak müzikte yenilik arayışlarında bulunmuştur. II. Mahmud’dan başka, Sultan Abdülaziz ve Sultan Reşat da neyzen olarak bilinen padişahlardır. Ayrıca ney haremde de bayan neyzenler yetişecek kadar rağbet görmüştür. Ney günümüzün haddinden fazla gürültülü müzik aletlerine nispetle çok daha dinlendirici bir özelliğe sahip olduğundan Osmanlı Darüşşifalarında ruh hastalarının tedavisinde de kullanılmıştır.

Ney, IX. Asırda Orta Asya medeniyetlerinde, Arap ve Farslar tarafından farklı yapı ve türlerde kullanılmıştır. Bir başka rivayete göre neyi Fars’lar icat etmiştir.

M.S 1419 yılında Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ın Türkistan ülkesine yaptığı seyahatine ait yazılarında neyin Orta Asya’da eskiden kullanıldığı, bazılarının da yanlamasına flüt tarzında çaldığı anlaşılmıştır. Musikide çok ileri gittikleri bilinen Hıtay Türklerinin neyi, Orta Asya’da eskiden beri kullandıkları ve onların yan flüt gibi üfledikleri anlaşılmaktadır.

Ayriyeten Kaçkarlı Mahmut’un Divan-ı Lügati Türk ve Genceli Nizamettin’in şiirlerinden neyin değişik bir türü olan çok sesli bir borunun askeri müzikte kullanıldığı ortaya çıkmıştır.

Ney sazı Orta çağda büyük önem kazanmıştır. Özellikle dini ve ladini müziğin önemli sazlarından biri haline gelmiştir. Klasik müziğin terennümlerinde kullanılmış, divan şairlerine konu olmuştur. Osmanlı edebiyatında ney için yazılmış mecaz ve edebi sanat eserleri mevcuttur. Doğu âlemi ney sazını çok eskilerden beri tanımaktadır. Zamanımızda Türkistan, İspanya, Hindistan, İran, Irak, Pakistan, Afganistan ve Arap devletlerinde ney aranılan bir sazdır.

Teknik olarak ney dokuz boğum ve altısı önde olmak üzere yedi delikten oluşmaktadır. Ki bu dokuz boğumun gerçekten de dokuz boğumlu olan insan gırtlağından; yedi deliğin ise kulaklar, gözler, burun ve ağız olmak üzere insan başından mülhem olduğuna inanılır.

Türk tasavvuf düşüncesindeki yeri

Türklerin İslâmlaşma süreci X. yüzyılda başlamıştı. İslâmiyet ile birlikte zaten toplumda var olan mistik düşünce ve anlayış islâmî bir kimliğe bürünerek, Türk tasavvuf anlayışının temellerini oluşturdu. Hoca Ahmet Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî bu anlayışın Türk toplum hayatına yerleşmesini sağlamışlardı.

Türklerin İslâmiyetten önceki dinleri olan Şamanizm, Animizm ve Totemizmde de mûsikînin çok önemli rolü vardı. Bu dinlerin tümünde törenler müzik eşliğinde yapılırdı. Örneğin çoğunlukla hâkim olan Şamanizmde kam, baksı veya şaman denilen din adamları ellerinde kopuz ile dolaşır, dînî mesajlarını mûsikî yardımıyla iletirlerdi. İslâmiyette de mûsikîye karşı bir cephe mevcut değildir. İslâm Peygâmberi Hz.Muhammed, Kuran’ ın güzel sesle ve kâideye müstenîd âhenkle okunmasını öğütlemiştir. Tecvîd ve Kıraat işte bu rağbetin sonucunda doğmuştur ve mûsikî ile yakın ilişkileri vardır.

Türklerin dînî hayatlarında mûsikî her zaman yer almıştır. Özellikle tekke hayatında, âyin ve diğer dînî törenlerde (cem, zikir, deverân vs.) mûsikînin rolü büyükse de bir çok tarîkatin törenlerinde telli çalgıların yer almasına cevâz verilmemiştir. Ancak hemen hemen bütün tarîkatlerin törenlerinde bendir ile birlikte ney yer almıştır.

Bilhassa Mevlevîlikte neyin önemi çok büyüktür. Hz. Mevlânâ Mesnevî’ sine şu sözlerle başlamıştır:

“ Bişnev ez ney çün hikâyet mî küned

Ez cüdâyîhâ şikâyet mî küned

Gez neyistân tâ merâ bübrîde end

Ez nefîrem merd ü zen nâlîde end

Sîne hâhem şerha şerha ez firâk

Tâ begûyem şerh-i derd-i iştiyâk ”

“ Dinle neyden, zirâ o birşeyler anlatmada

Ayrılıklardan şikâyet etmededir.

Ney der ki: Beni kamışlıktan kopardıklarından beri,

İniltim kadın - erkek herkesi ağlattı.

Ayrılık bağrımı delik deşik eylesin,

Tâ ki aşk derdini anlatabileyim.”

Hz. Mevlânâ’ ya göre mûsikî Allah’ ın lisânıdır. Yüce yaratıcı Bezm-i Elest’ te ruhlara mûsikî ile seslenmiştir. Bu sebepten hangi milletten, hangi dilden olurlarsa olsunlar, insanlar mûsikî ile aynı duyguları paylaşabilirler. Hiçbir sanat insan rûhuna mûsikî kadar doğrudan doğruya ve içinden kavrayacak şekilde nüfûz edemez. Mûsikî, son derece değerli bir mânevî temizlenme, ferahlama ve yücelme vâsıtasıdır. Rûhu kir ve paslardan temizlediği gibi, ona batmış olan dikenleri de ayıklayarak tedâvi eder. Mûsikî ile temizlenmeyen rûh yükselemez, aksine yerdeki bayağı ihtiraslara bulaşarak kirlenir ve körelir. Gerçek mûsikî insana hayvânî hisleri hatırlatmak şöyle dursun, ona “sonsuz varlık” ı hissettirir, sezdirir. Bu sezgiyle onu O’ na yaklaştırır ve nihâyet ulaştırır. Bunda en etkili ses ise ney sadâsıdır.

Hz. Mevlânâ’ nın fesefesinde ney, “insan-ı kâmil” in (yani bir takım merhalelerden geçerek olgunlaşmış insanın) sembolüdür ve aşk derdini anlatmadadır. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Yaratıcı’ nın üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan ve delik deşik olmuş sînesinden çıkan feryâd ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur. Bu sebeple ney, mevlevîlerce kutsanmış ve “ nây-ı şerîf ” diye anılmıştır.

“ Ney hadîs-i râh-ı pür hûn mîküned

Kıssahâ-yı ışk-ı Mecnûn mîküned ”

“ Ney, kanla dolu bir yoldan bahsetmede,

Mecnûn’ un aşkından hikâyeler anlatmadadır.”

“ Âteş-i ışkest ke’ender ney fütâd

Cûşiş-i ışkest ke’ender mey fütâd ”

“ Aşk âteşi ki neyin içine düşmüştür,

Aşk coşkunluğu ki meyin içine düşmüştür.”

“ Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd

Hem çü ney demsâz ü müştâkî ki dîd ”

“ Ney gibi hem zehir, hem panzehir,

Ney gibi hem hemdem, hem müştâkı kim gördü? ”

Kaynak : 
neykursu.nl/neyhakkinda

Resim Galerisi - 3D Resimler

ad
ad
ad
ad

Esmaül Hüsna

Dergi'nın Amacı

Esmaül Hüsna Esintisi Dergisi... Kainatın sahibi olan Rabbimizin birbirinden güzel isimlerini içinde bulundurur Esmaül Hüsna. Bu güzelliği duyurmak için çıktık yola. Kainatın, bu güzel isimler üzerine kurulu olduğunu bilerek iman, ahlak, bilim, sanat, tarih gibi konuları tek bir çatı altında toplamak istedik... Devamı

Sağlık | Resim Galerisi | Sizden Gelenler | Faydalı Siteler| İslami Konular | Teknoloji

Copyright © 2010 - 2021 Namaz ve Biz Katkılarıyla | Site Web Tasarım Abdullah DUMAN
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol