Esmaül Hüsna Esintisi - Namaz ve Biz

Esmaül Hüsna Esintisi Dergisi

Biyoloji ve yaratılış gerçeği

Biyoloji ve yaratılış gerçeği

Materyalizmin gölgesinde gelişen evrim teorisi çevresel faktörlerin genlere etki etmesi ile türlerin değişebileceğini iddia etmektedir. Onlara göre insanın ilk yaratılışı söz konusu değildir.

"Homo sapiens" olarak adlandırılan insan türü, konuşan, duygularını ifade edebilen bir hayvandır. Darwinistlere göre, Evrim teorisinin bu görüşü birçok görüş ile desteklenmektedir.

Ancak Neodarwinistler, yani "Yaratılış" veya "Üstün Tasarım Modeli"ni savunan bilim adamları, evrim teorisini büyük oranda reddeder. Zira her bir canlının yaratılışında derin bir ilim, kast ve gaye vardır. Doğanın her bir unsurunun, canlı olsun cansız olsun bir irade ve kudret sonucu ortaya çıktığı muhakkaktır. "Her şeyden yüce olan Rabbinin ismini tesbih et. O Rabbin ki, her şeyi yaratıp düzene koydu. O Rabbin ki, her şeye lâyık bir şekil ve ölçü tayin ederek onu yaratılış gayesine yöneltti. (A'lâ Sûresi, 87:1-3)

Nihayet insanın ve diğer bütün hayvanların embriyonal gelişimi ve yaratılışı konusunda bütün bilimsel bulgular "tevhid" inancının çizgisine gelmiştir. "O sizi, annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan diğerine çevirerek yaratıyor." Kur'ân'da evvelâ ilk yaratılış, yani ana karnındaki embriyonal gelişim insanın nazarına verilir. Bu gelişim, spermin yumurtayı döllemesi sonucu oluşan zigottan morula, blastula ve gastrula safhasına, ondan embriyo tabakaları olan ektoderm, mezoderm ve endoderm tabakalarına, oradan fetüse dönüşen bir yaratılma olarak görülmektedir. Bunu yapan kudret, insanları öldükten sonra da diriltir. Hatta ikinci yaratılışın birincisinden daha kolay olduğu âyette ifade edilmektedir. Embriyoloji-Histoloji Anabilim alanındaki bütün araştırmalar, elektron-mikroskobik çalışmalar ve moleküler analizler bugün bu hakikati beyan etmektedir.

İnsanoğlu gerek kendi vücudunda gerekse içinde yaşadığı dünyada ölümden sonraki ikinci dirilişin örneklerini çokça gördüğü halde materyalist perspektiften baktığı için bu konuyu bir türlü idrak edememekte veya idrak etmek istememektedir. "Ölmüş, kurumuş kemikleri kim diriltecek?" Sorusuna Kur'an; "Onları ilk yaratan kim ise O. Onların ilk yaratılışı bize zor mu geldi ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım? Doğrusu onlar ilk yaratılışlarını kabul ettikleri halde yeni bir yaratıştan şüphe ediyorlar." şeklinde cevap vermektedir.

Risâle-i Nur'da dünya bir ağaca benzetilir. Biyosferdeki elementler ve inorganik maddeler, o ağacın kök, gövde ve dalları gibi, bitkiler yaprakları gibi, hayvanlar çiçekleri gibi, insanlar ise meyveleri gibidir. Kök, gövde, dal, yaprak ve çiçek nasıl o ağacın meyvesine yönelik çalışıyorsa, biyosferdeki elementler, organizmalar, bitki ve hayvanlar bilinç ve idrak sahibi olan insana yönelik çalışmaktadırlar. Yani insan, yaratılış ağacının en son ve en mükemmel meyvesidir. Dünyanın insanoğlunun istifadesi ve rahatı için tefriş ve tezyin edildiği Kur’ân ve Risâle-i Nur'un birçok yerinde irdelenmiştir. İnsanın canlılar dünyasında egemen tür olduğu açıktır. Bu pozisyondaki insandan ise yaratıcının istediği şey, O'nun yüceliğine, kudretine inanmak, bütün bu nimetleri kendisine sunan yaratıcının O olduğunu bilmek ve O'na ibadet etmektir. Risâle-i Nur'da bu hakikat; "İnsan, sanki bütün türlere, cinslere ve hatta âlemlere bir fihriste olarak yaratılmıştır, onlardaki hemen her istidat, yetenek ve özellik adeta insanda vardır." şeklinde izah edilmiştir.

Tabiattaki canlı veya cansız unsurların bu denli güzel ve her birinin bir şaheser olarak yaratılışı, insanoğlunu hayretler içinde bırakması, Fâtır-ı Zülcelâl ve Sâni-i Zülcemale karşı muhabbet ve iştiyak içindir. İnsanoğlu kendine yapılan bunca lütuf ve ikramları anlayacak, O'na iman edecek ve divanına el-pençe durarak şükür, tazim, tesbih, hamd, tekbir vazifesini icra edecektir.

"Zemin yüzündeki antika sanat eserlerinin birer alâmet-i fârika ile yaratılışları, Sâni-i Hakîmlerinin vücuduna, vahdetine, hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir şehadettir ki, ziyanın güneşe şehadetinden daha kuvvetli ve parlaktır. Kast ve iradeden doğan bir nizam-ı ekmel vardır. Hilkat ve yaratılışta tam bir hikmet hüküm fermâdır. Âlemde abes yok, fıtratta israf yok. Bu şahitleri tezkiye eden, istikrâ-rı tamdır ki, her fen, mevzuu bulunduğu nev'in nizamına bir şahid-i âdildir." Zaten "tabiat" dediğimiz şey yaratılışta câri olan âdetullahtan ibarettir. Yani yıldız, gezegen, meteor veya biyosferdeki bütün kütleler, atomlar arasındaki her türlü itim-çekim kanunları, kısaca astronomi, jeoloji, fizik, kimya, biyoloji ve tıp dünyasındaki bütün yasalar ve o yasalara göre maddenin şekil alması, metabolik faaliyetler, biyokimyasal reaksiyonlar ve tepkimeler "tabiattır, tabiîdir.", Yüce Yaratıcının kanunlarının tezahürüdür.

Hülâsa olarak insan, Yüce Yaratıcıyı tanımak, bilmek ve ona ibadet etmek için yaratılmıştır. Dünya üzerindeki masnuatı ve onlar üzerindeki işleyiş veya ilginç yaratılışı incelemeyi kendine şiar edinen fen bilimleri, tabiatı kendilerine birer laboratuar edinmişlerdir. Mikroskop ve teleskoplar, onlar elinde önemli birer âlettir. Ancak bilim adamlarının bir çoğunun hâlâ Yüce Yaratıcıyı bilmemeleri onlar için bir zaaftır.

Resim Galerisi - 3D Resimler

ad
ad
ad
ad

Esmaül Hüsna

Dergi'nın Amacı

Esmaül Hüsna Esintisi Dergisi... Kainatın sahibi olan Rabbimizin birbirinden güzel isimlerini içinde bulundurur Esmaül Hüsna. Bu güzelliği duyurmak için çıktık yola. Kainatın, bu güzel isimler üzerine kurulu olduğunu bilerek iman, ahlak, bilim, sanat, tarih gibi konuları tek bir çatı altında toplamak istedik... Devamı

Sağlık | Resim Galerisi | Sizden Gelenler | Faydalı Siteler| İslami Konular | Teknoloji

Copyright © 2010 - 2021 Namaz ve Biz Katkılarıyla | Site Web Tasarım Abdullah DUMAN
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol